Sizlere bir hikâye anlatmak istiyorum; küçük bir kasabada, sözcüklerin gölgesinde büyüyen iki insanın, “Remiz ne demek?” sorusunun peşinde buluştuğu bir akşamdan. Çünkü bazen bir kelime, iki kalbin kurduğu köprü olur; bazen de unutulan bir işaret, yeni bir yol açar.
Remiz ne demek? Kasabanın unuttuğu işaret
Kasabanın merkezinde, taş duvarların sarardığı bir kütüphane vardı. Girişindeki tunç levhada, silik harflerle bir cümle: “Her remiz, yola düşmüş bir niyettir.” Efe, levhayı ilk görenlerden değildi; ama görür görmez bir soruya kilitlendi: Remiz ne demek? Çözüm odaklı ve stratejik bir zihni vardı Efe’nin. Haritalar çizer, yapılacakları sıralar, bilmeceleri mantıkla çözerdi. Ona göre bu cümlenin ardında bir şema, bir strateji, belki de kasabanın unutulmuş bir planı yatıyordu.
Elif ise kütüphanenin gönüllüleri arasındaydı. Sakin, dinleyen, anlamaya çalışan, kelimelerin duygusuna kıymet veren biriydi. Remiz deyince onun gözlerinin önüne, anneannesinin sandığındaki işlemeler, evlerinin duvarına asılı kilimlerdeki semboller, bir mektubun kenarına çizilen küçük bir nar figürü gelirdi. O remiz, ona göre bir “işaret”, bir “simge”, bir duygunun kısaltmasıydı. “Remiz ne demek?” sorusu Elif’in iç dünyasında ilişkilere, hatıralara, bakışlara bağlanıyordu.
Bir kelime, iki yaklaşım: Yolu birlikte aramak
Efe, akşam üstü kütüphaneye geldiğinde elinde notlarla dolu bir defter vardı. “Kasabanın eski haritalarını çıkardım,” dedi. “Levhadaki cümle bir tür rota tarif ediyor olabilir. Remiz, bir yerde işaret taşı anlamına geliyorsa, sahiden de kayıp bir yol bulabiliriz.” Elif gülümsedi: “Belki de o yol, önce birbirimizi anlamaktan geçer. Remiz, yalnızca taş veya şekil değil; kalbin bir şeyi anlatmak için seçtiği kısacık şifre.”
İkisi birlikte, kütüphanenin arşivine indiler. Sararmış sayfalarda “remiz” kelimesinin izini sürdüler: Bir şiirde gizli bir sevdanın işareti, bir cami kapısındaki motifte hikmetin sembolü, bir çeşme taşında mahallenin dayanışma sözü… Kelimenin her izinde, Efe’nin stratejik notları ile Elif’in empatik gözlemleri yan yana dizildi.
Haritanın kırıldığı yer: Remiz, kalpten kalbe geçen bir şifre
Gece ilerledikçe Efe’nin çizdiği oklar bir yerde durdu. “Haritalar burada susuyor,” dedi, “sonrası boşluk.” Elif sayfaları çevirdi: “Boşluk, bazen anlamın en gür yeridir. Belki remiz, tam da burada devreye girer.” O an, kütüphanenin loş ışığında eski bir defterin kenar yazısını fark ettiler: “Remiz ne demek? Göze sığmayanın gönülde bıraktığı küçük iz.” Cümle, ikisini de susturdu.
Efe, defterine yeni bir başlık attı: “Çözümsüz gibi görünen yerde, ilişki kur: Soru sor, dinle.” Elif, kütüphanenin kayıt dışı hikâyelerini hatırlattı: bir çocuğun taşlara çizdiği yıldız, yaşlı bir kadının penceresine astığı mavi boncuk, ustanın kepenklerine işlediği nar. Hepsi birer remizdi; görünenle görünmeyen arasında bir köprü.
Remiz ne demek? Dilin sakladığı, hatıranın fısıldadığı
Ertesi gün, kasaba meydanında eski bir çeşmenin önünde buluştular. Çeşmenin alnında, neredeyse silinmiş bir motif: iç içe geçmiş iki halka. Efe, ölçtü, biçti, eskiz çıkardı. “Bu, dönemsel bir tamirat işareti de olabilir,” dedi. Elif ise çeşmenin başına gelenleri anlattı: Kurak yazlar, imeceyle taşınan su testileri, gece vakti sessizce bırakılan ekmekler… “İki halka,” dedi, “belki iki niyetin bir araya gelişidir: vermek ve almak. Remiz ne demek sorusu, burada dayanışmanın simgesine dönüşüyor.”
Efe, Elif’in anlattıklarından yola çıkıp bir plan hazırladı: Çeşmenin etrafına küçük panolar yerleştirilecek, panolarda kasabanın remizleri anlatılacaktı. “Strateji basit,” dedi, “işaretleri görünür kılarsak, insanlar hikâyeyi hatırlar.” Elif, panolara kasabalıların sözlerini eklemeyi önerdi: “Her remiz, birinin hatırası; herkes kendi cümlesini yazsın.”
Kelimelerin panayırı: Herkes kendi remzini anlatıyor
Bir hafta sonra panolar açıldı. Çocuklar, ellerindeki tebeşirle çeşme yoluna küçük semboller çizdi: güneşler, kuşlar, dalgalar. Bir genç kız, saç tokasına işlediği küçük ay desenini anlattı; bir baba, atölyesinin kapısındaki üç noktanın “yarım kalan işlere sabır” demek olduğunu söyledi. Efe, bu anları belgeliyor, haritanın boş kalan yerlerini bu yeni hikâyelerle dolduruyordu. Elif herkesi dinliyor, her sembolün ardındaki duyguyu, ilişkileri, bağları özenle not ediyordu.
O gün, “Remiz ne demek?” sorusu kasabada yalnızca bir sözlük maddesi değildi. Bir araya gelişlerin, sessiz teşekkürlerin, görünmeyen emeklerin tek kelimelik özeti olmuştu. Efe’nin stratejik yaklaşımı, panoların düzenini, paylaşım akışını mümkün kıldı; Elif’in empatik bakışı, panolara ruh verdi. İkisi birlikte, bir kelimeyi kasabanın ortak aynasına dönüştürdüler.
Son söz: Remiz, birlikte anlamaya davet
Gece çökerken, kütüphanenin önündeki tunç levhayı yeniden okudular: “Her remiz, yola düşmüş bir niyettir.” Efe, defterini kapatırken “Demek ki çözüm, bazen işareti görünür kılmakmış,” dedi. Elif, “Ve o işareti herkesin kalbine değdirecek bir bağ kurmak,” diye ekledi. “Remiz ne demek?” sorusu, böylece bir projeye değil, bir topluluk ritüeline dönüştü.
Remiz ne demek? Hikâyenin kalbinden geçen anlam
Remiz; simge, işaret, hatıranın kısa yolu… Bir kelimeyle söylenen, ama ancak birlikte yaşanınca anlaşılabilen bir çağrı. Efe’nin çözüm odaklı zekâsı yolu çizdi, Elif’in ilişkisel ve empatik ruhu o yolda yürümeyi mümkün kıldı. Şimdi söz sizde: Sizin hayatınızda hangi küçük işaretler, hangi remizler var? Kapınıza astığınız bir sembol, masanızdaki bir taş, kitap ayracınızdaki minik desen… Belki de hepsi birer niyettir, yola düşmek için bekleyen.
Yorumlara bekliyorum: Sizin remziniz ne anlatıyor?
Sizce “Remiz ne demek?” yalnızca sözlükte mi yaşar, yoksa gününüze eşlik eden küçük işaretlerde mi? En çok hangi sembol sizi buluyor? Bir kelime, bir motif, bir renk… Hikâyenizi paylaşın; belki de bir başkasının aradığı remiz, sizin cümlenizde saklıdır.